Nazım Maviş, Ayancık Gazetesi'ne konuştu

Sinoplu hemşerimiz AK Parti Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı Nazım Maviş ile güzel bir söyleşi yaptık. Söyleşide 2015 seçimlerini, Sinop’a yapılacak nükleer santrali, Sinop’un nasıl marka şehir olacağını, 17-25 Aralık sürecini, Dershanelerin kapanmasını, Yeni Türkiye denilince ne anlaşılması gerektiğini konuştuk. Nazım Maviş ile yaptığımız söyleşiyi gazetemizde iki bölüm halinde yayınlayacağız. Söyleşinin ilk bölüm aşağıda. İkinci bölümü gelecek hafta okuyabilirsiniz.

SORU- Sizi tanıyarak başlayalım, Nazım Maviş kimdir, sizi nasıl tanırlar, kısaca kendinizden bahseder misiniz?

NAZIM MAVİŞ- Ayancık Gazetesi’ne teşekkür ediyorum, bu söyleşi imkânını tanıdığı için. Ayancık Gazetesi, Ayancık’ın gözü-kulağı ve sesi olmayı başardığı için de ayrıca tebrik ediyorum. Gazetenizin köklü bir geçmişi var, sizi takip ediyorum.

1971 Boyabat doğumluyum. Boyabat İmam Hatip Lisesinden 1989 yılında mezun oldum. Babam Durağanlı, biz Boyabat’ta doğduk büyüdük. Daha sonra Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümüne girdim ve 1993’te üniversiteden mezun oldum. Arkasından yine Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde siyaset bilimi ana bilim dalında yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Şu anda da Hacettepe Üniversitesi siyaset bilimi ana bilim dalında doktora eğitimim devam ediyor.

1999’dan bu yana eğitim sektöründe ticari hayatımızı sürdürüyoruz. Çözüm Dergisi Dershaneleri, Çözüm Yayınları, Martı Yayınları, Beyaz Kalem Yayınları gibi işletmelerimiz var; onların ortağı ve yönetim kurulu üyesi olarak ticari faaliyetlerimi sürdürüyorum.

Siyasi hayatım çok genç yaşlarda başladı. Hizmet için önemsediğimiz bir alan olarak siyaseti gördüm. Milli Gençlik Vakfı, o dönemlerin en güçlü gençlik örgütlerinden bir tanesiydi. Ankara İl Başkanlığı görevini yürüttüm dört yıl. Arkasından yine aynı vakfın Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüttüm. Dolayısıyla partimizin siyasi çizgisi ve taşıdığı değerlerle çok genç yaştan bu yana hemhal olarak bugünlere geldik. Kısaca özetlemek gerekirse, bunları söylemek yeterli olur. Partimizin 30 Eylül 2012 Kongresinde Merkez Karar Yönetim Kurulu yedek üyeliğine seçildim. Arkasından Yerel Yönetimler Başkanımız ve Genel Başkan Yardımcımız Abdülhamit Gül Beyin teklifiyle Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı olarak göreve başladım.

Eşim de Türkelili. Eşimin Türkelili oluşu münasebetiyle Türkeli’yle de yoğun ilişkimiz, geliş ve gidişimiz var.

SORU- Teşekkürler. Umarım bu ilişkiniz hiçbir zaman kopmasın diyelim.

NAZIM MAVİŞ- Teşekkür ederim.

YENİ TÜRKİYE’DE İLERİ DEMOKRASİ ve DAHA GÜÇLÜ EKONOMİ OLACAK

SORU- Son zamanlarda sık sık duymaya başladık, AK Parti Hükümeti yeni döneme dair vizyonunu “Yeni Türkiye” olarak ifade etmektedir. Yeni Türkiye ne demektir, bu konuda neler söylemek istersiniz? 

NAZIM MAVİŞ- ‘Yeni Türkiye’ dediğimizde, aslında bir de eski Türkiye’den bahsediyoruz demektir. Çünkü bir şeyin yenisinden bahsediyorsak, bir şeyin yenisini konuşuyorsak onun eskisi de var demektir. Yeni Türkiye’yi tanımak için eski Türkiye üzerinden gitmemiz gerekiyor. Yani eski Türkiye neydi ve hangi Türkiye’den kurtulmak istiyoruz, hangi Türkiye ve hangi problemlerinden kurtulmak istiyoruz, onu konuşmamız lazım.

Eski Türkiye dediğimizde, aslında çok uzağa gitmemize gerek yok. 2002’den önceki 10 yıla göz atmamız yeterli. Eski Türkiye dediğimizde neleri görüyoruz? 1990’lı yılları hepimiz hatırlayacağız, çok acı yıllar geçirmiştik 1990’larda, faili meçhuller vardı, işkenceler vardı, insan hakları ihlalleri vardı. Antidemokratik uygulamalar vardı, iflaslar vardı, devalüasyonlar vardı, ekonomik krizler vardı. Hatırlayacaksınız, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa Başbakanlık kapısının girişinde Başbakana yazarkasa fırlatıldı. Esnaf eylemleri vardı, kepenk kapatan esnaflarımız vardı, yönetilemeyen bir Türkiye vardı, yürütülemeyen bir Hükümet vardı, koalisyonlarla sürekli kriz yaşayan bir Türkiye vardı. Dolayısıyla eski Türkiye dediğimizde bunlar aklımıza geliyor. Başka neler aklımıza geliyor? Eski Türkiye dediğimizde Çetin Emeç’ler aklımıza geliyor, Muammer Aksoy’lar aklımıza geliyor, Uğur Mumcu’lar aklımıza geliyor, Bahriye Üçok’lar aklımıza geliyor, yani faili meçhuller aklımıza geliyor. Eski Türkiye dediğimizde başka neler aklımıza geliyor? Yolsuzluklar aklımıza geliyor, talanlar aklımıza geliyor, vurgunlar aklımıza geliyor, hayali ihracatlar aklımıza geliyor. Eski Türkiye dediğimizde IMF’in kapısında üç kuruş para için günlerce dilenen bir Türkiye fotoğrafı ne yazık ki gözümüzün önüne geliyor. Dolayısıyla bir kere yeni Türkiye demek, yeni Türkiye ideali demek bütün bunlardan kurtulmak demek. Yani faili meçhullerin olmadığı, işkencelerin olmadığı, antidemokratik uygulamaların olmadığı, ekonomik iflasların olmadığı, soygunların, yolsuzlukların, vurgunların, talanların olmadığı bir yeni Türkiye kurmak demektir.

Bizim yeni Türkiye idealimizin iki temel boyutu var.

Birincisi; politik bir restorasyonla yepyeni bir Türkiye inşa etmek ve bu Türkiye’yi de ileri demokrasiyle taçlandırmak.

İkincisi de; ekonomik restorasyonla güçlü bir ekonomiyi kurarak Türkiye’yi müreffeh ve güçlü bir ülke haline getirmek. Bunun için 2002’den bu yana çok önemli adımlar atıldı.

SORU- Neler yapıldı mesela?

NAZIM MAVİŞ- Yapılanların en önemlisi; Türkiye’de siyasetin üzerinde ve meşruiyetini halktan almadan siyasete müdahale eden yapıların, daha doğrusu vesayetçi düzeneklerin bütün vesayetlerini gerilettik. Yargı vesayeti, askeri vesayet, ekonomik vesayet odakları Türkiye’de sürekli siyaseti dizayn etmeye kalkıyorlardı. Hatırlayacaksınız ülkenin Başbakanını pijamasıyla kapıda karşılayan gazeteciler vardı bu ülkede. Bu ülkenin Başbakanına gazete patronları bizzat kendileri bile değil çalıştırdıkları yayın yönetmenleri ya da gazeteciler aracılığıyla talimat gönderiyorlardı. Dolayısıyla aslında itibarı olmayan bir siyaset kurumu söz konusuydu. Aslında siyaset kurumu halkın onay verdiği, halkın seçtiği, ancak halkın seçmesine rağmen yetkilerini kullanamayan kadük bir mekanizmaydı. Dolaysıyla Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde 2002 yılından bugüne kadar Türkiye’de siyasetin üzerindeki bütün vesayet odakları geriletilmiş oldu.

Bunun dışında yapılan reformlarla ve anayasal değişikliklerle halkın siyasete katılımının önü çok daha güçlü bir şekilde açılmış oldu. Bakın 2007’de yaptığımız Cumhurbaşkanlığı referandumuyla birlikte Cumhurbaşkanını halkın seçmesinin yolu açıldı. Kötü mü oldu? Yani halk daha çok siyasetin öznesi haline geldiğinde, daha çok siyasi tercihlerle siyaseti belirleyen bir pozisyon kazandığında tabii ki daha güçlü bir demokrasiden söz edebiliriz. Dolayısıyla bizim için yeni Türkiye güçlü demokrasisiyle, ileri demokrasisiyle, yeni anayasasıyla bütün yurttaşlarının kendisini eşit ve özgür hissettiği bir Türkiye’dir. Yeni Türkiye özde ya da sözde vatandaş sınıflandırmasının olmadığı, vatandaşlarımızın bir kısmının özde vatandaş, makbul vatandaş, bir kısmının ise sözde ve makbul olmayan vatandaş olarak değerlendirilmediği bir Türkiye’dir. Yeni Türkiye Alevi’siyle, Sünni’siyle, Kürt’üyle, Türk’üyle, dindarıyla, laikiyle, herkesin kendi yaşam biçimine göre özgürce yaşayabileceği bir ülkeyi tesis etmek demektir. Yeni Türkiye, Türkiye’nin bütün problemlerinden kurtulması, özellikle çözüm süreci konusunda 30 yıldır, 40 yıldır bu ülkenin paçasından çekerek bu ülkenin gelişmesine engel olan Kürt meselesinden ve terör meselesinden kurtulması demektir.

İşin ekonomik tarafına bakınca, 2023 hedefimiz var biliyorsunuz. 2023’te, yani Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılında Türkiye’yi dünyanın 10 büyük ekonomisinden bir tanesi haline getirmek istiyoruz. Üçüncü köprü, üçüncü havalimanı, körfez geçiş köprüsü, hızlı tren projelerimiz, savunma sanayinde yaptığımız kendi uçağımız, kendi tankımız, insansız hava aracımızla ilgili yatırımlar, Kanal İstanbul projesi, Marmaray, bütün bunlar aslında Türkiye’yi ekonomik olarak dünyanın en güçlü ülkelerinden birisi haline getirmek için atılmış adımlardır.

2023’te kişi başına düşen gayri safi milli hasılanın 25 bin dolarlar düzeyine çıkmasını istiyoruz. Bakın 10 bin dolarlar düzeyine AK Parti iktidarı döneminde çıktı. Mutluluğun kaynaklarından bir tanesi de ekonomik özgürlüktür, kimseye muhtaç olmamaktır. Dolayısıyla milli geliri bu seviyelere yükseltirsek daha mutlu, daha müreffeh bir Türkiye’yi birlikte kurmuş oluruz.

Zaten problemin kaynağı da bu, yani bir kısmı da yeni Türkiye’yi istemiyor. Gezi’ler, 17 Aralık, 25 Aralık, eski Türkiye’yi sürdürmek için yapıldı. Şimdi yıldönümündeyiz 17 Aralık’ın hatta Kobani’yi bahane ederek 6-7 Ekim tarihlerinde Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan hadiselerin de tamamı Türkiye’nin hem demokratik, hem de ekonomik restorasyon süreçlerini engellemek için yapılmış tuzaklardır.

GEZİ ve 17/25 ARALIKÇILAR TÜRKİYE’NİN GELİŞMESİNİ İSTEMİYOR

SORU- 17 Aralık demişken… Son operasyonlarla ilgili söylemek istedikleriniz veya açıklamalarınız varsa alabiliriz.

NAZIM MAVİŞ- Tabii 17 Aralık’ın yıldönümündeyiz. Yeni Türkiye’yi anlattık. Aslında Türkiye kabuğunu kırmak istiyor, Türkiye büyümek istiyor, Türkiye gelişmek istiyor, Türkiye yeni bir Türkiye inşa etmek istiyor. Güçlü ve büyük bir Türkiye’yi inşa etmek istiyor. Fakat Türkiye’nin kendi kabuğunu kırmasını istemeyen, Türkiye’nin gelişmesini, büyümesini, kalkınmasını istemeyen güçler de var. Gezide yaşanan olaylarla, 17 ve 25 Aralık’ta yaşanan olayların birbiri arasındaki bağlantıyı görmemiz lazım. Biliyorsunuz Gezi’de,   3-5 ağacı bahane ederek başlatılan eylemlere şahit olduk.

Hatırlayacaksınız Gezi hadiselerini başlatan kesimin temsilcileriyle Başbakan Yardımcımız Bülent Arınç o zaman bir görüşme yapmıştı. Görüşmeden çıktıktan sonra Gezi olaylarını organize eden komitenin bir basın açıklaması. Basın açıklamasında dediler ki; Hükümetten taleplerimiz var.

Bir; üçüncü havalimanı derhal durdurulsun. İki; üçüncü köprünün yapımı-inşaatı derhal durdurulsun. Üç; Kanal İstanbul projesinden vazgeçilsin. Buna benzeyen talep ve tekliflerle geldiler bize. Güya bu arkadaşlarımız çok masumane, çevreci gerekçelerle ve kaygılarla Türkiye’de bir eylem yapıyor. Ancak taleplere baktığımızda, bir sanatçının da söylediği gibi, “ağaç bahane, sen hala anlayamadın mı” cümlesinde saklı olan gerçeği biz o bildiriyle görmüş olduk. Bunlar Türkiye’nin kalkınmasını, Türkiye’nin gelişmesini, Türkiye’nin büyümesini istemeyenler, büyümesini durdurmak için komplolar kuran birtakım yurt içi ve yurt dışı odakların uzantısı olan örgütlerdi.

17 ve 25 Aralık da aslında bundan bağımsız bir şey değil. Yani Gezi’de başarılı olamayan güçler Türkiye’de ne yazık ki insanların dini duygularını istismar ederek, insanların dini inançları üzerinden bir egemenlik kurmaya çalışan bir yapının taşeronluğuyla tekrar Hükümete bir kumpas kurmaya ve Hükümete karşı darbe yapmaya çalıştılar. 17 Aralık’ta da, 25 Aralık’ta da yolsuzlukları ve usulsüzleri bahane ederek Hükümete karşı bir darbe teşebbüsü yapmak istenmiştir, yapılmaya çalışılan şey budur ve bu darbe teşebbüsü başarısız olmuştur. Bu darbe teşebbüsü Türkiye’de paralel devlet gerçeğini ortaya çıkarmış ve devletin içerisinde devletin normal hiyerarşik yapısını dikkate almadan sadece kendi bağlı oldukları mevkilerden talimat alarak çalışan bir paralel yapı teşhir edilmiştir, tespit edilmiştir ve bu paralel yapı şu anda Türkiye’den tasfiye edilmek istenmektedir.

Bakın AK Parti iktidarı darbelerle savaşarak bugünlere gelmiştir. 2002’de iktidara geldik, 2002’den 2014’e kadar her türlü vesayet girişimine, her türlü darbe girişimine karşı dik durduk ve siyasetin üzerindeki her türlü vesayet odağını temizleyerek bugünlere geldik. Vesayet sadece apoletlilerin vesayetiyle, olmaz. 27 Mayıs darbesiyle, 12 Mart Muhtırasıyla, 12 Eylül ihtilaliyle, 28 Şubat süreciyle ve 27 Nisan e-muhtırasıyla 17-25 Aralık operasyonları arasında sadece bir kıyafet farkı vardır. 17 ve 25 Aralık operasyonlarını yapanlar sivil giysilidir, diğer darbe girişimleri ve darbeleri yapanlar apoletli ve haki kıyafetlidir. Bir insanın kıyafetinin haki olması ya da sivil olması, onun darbeci olup olmadığının göstergesi değil. Zihniyet eğer haki ise, zihniyeti apoletliyse, onlar da aynı zamanda sivil vesayetçi ve sivil darbecidir. 17 ve 25 Aralık bir sivil darbe girişimiydi. Sayın Cumhurbaşkanımızın dik duruşuyla, dirayetli duruşuyla bertaraf edilmiş oldu.

SİYASET BENİM İÇİN SİNOP ve TÜRKİYE’YE HİZMETİN ADIDIR

SORU- Cumhurbaşkanlığı seçimlerini atlattık, önümüzde de milletvekilliği seçimleri var. Bu seçimlerde de milletvekili olabileceğiniz yönünde duyumlar almaktayız, neler söylemek istersiniz? Milletvekili olursanız neler yapmak istiyorsunuz?

NAZIM MAVİŞ- Tabii en başta söylediğim gibi biz siyaseti bugüne kadar bir ikbal aracı olarak görmedik, çok genç yaşlarda çocukluğumuzdan bu yana neredeyse inandığımız değerler, doğru bulduğumuz fikirler için mücadele ettik. Ve siyaseti bu fikirleri, inandığımız değerleri iktidara taşımanın, inandığımız değerlere hizmet etmenin aracı olarak gördük. Dolayısıyla siyasete ne olacağımız düşüncesiyle hiç bakmadık, bu ülkeye ne verebiliriz düşüncesiyle hep siyaset yaptık. Siyaset bir hizmet aracıdır, bu millete hizmet aracıdır, millete hizmet etmenin birçok yolu vardır. Elbette ki milletvekilliği ve belediye başkanlığı gibi görevler de millete hizmet etmenin araçlarıdır. Böyle bir şerefli görev günü geldiğinde hem halkımızın teveccühü, hem de Genel Merkezimizin takdiriyle herhangi bir şekilde tevdi edilirse bundan memnuniyet duyarız. Ancak kararımız ne olur sorusuna da günü geldiğinde başta Ayancıklı kardeşlerimiz olmak üzere birlikte cevap veririz diye düşünüyorum.

SORU- Kendinizden bahsederken siyasetin yanı sıra eğitim sektöründe olduğunuzu da açıkladınız. Dershaneniz ve yayınlarınız bulunmaktadır. Konuya vakıf olduğunuz için sormak istiyorum; dershanelerin kapatılmasıyla ilgili neler söylemek istersiniz?

NAZIM MAVİŞ- Şimdi tabii biraz önce 17-25 Aralık’tan bahsettik, Gezi olaylarından bahsettik. “Ağaç bahane, Gezi bahane, hala anlamadın mı” diyenler gibi aslında dershane konusu da bir bahaneydi birtakım kesimler için. Tabii ki biz dershanecilik sektöründe uzun yıllar hizmet etmiş bir grubuz, ticari bir grubuz. Ancak dershane sürecinde başta Milli Eğitim Bakanımız olmak üzere Hükümetimizin bu konudaki politikalarının geliştirilmesine çok büyük katkı verdik. Dershane sürecinde Milli Eğitim Bakanlığımızın dönüşümle ilgili politikalarını destekledik. Dershanelerimizin okullaşmasına dönük projelerle ilgili öneriler getirdik, Bakanlığımıza sunduk. Dershanelerimizle ilgili Hükümetimiz önemli teşvik yasaları çıkardı. Okullaşmayla ilgili çok ciddi teşvikler ortaya kondu. İnşallah 2015 yılından itibaren dershanelerimizin büyük kısmı okullaşma yönünde ciddi adımlar atmış olacaklar. Ve eğitim sistemi içerisinde bu zenginliği koruyarak özel eğitimin Türk eğitim sistemi içerisindeki payını daha da artırmış olacağız.

ASIL OLAN HALKTIR, SİYASETÇİ SADECE VEKİLDİR

SORU- Sinop başta olmak üzere farklı illeri geziyorsunuz, birçok ziyaretlerde bulunuyorsunuz, toplantılara katılıyorsunuz. İnsanların siyasetçiden ne tür beklentileri var?

NAZIM MAVİŞ- Şunu söyleyebilirim: Tabii hizmet etmeye çalışıyoruz. Yerel Yönetimler Başkanlığında görev yapıyorum, yani Türkiye’deki 844 AK Partili belediye ve 10 bini aşkın belediye ve il genel meclisi üyesi Yerel Yönetimler Başkanlığına bağlı olarak görev yapıyorlar. Bu vesileyle belediyelerimizin çalışmalarını, Meclis üyelerimizin çalışmalarını, il genel meclis üyelerimizin çalışmalarını sık sık izliyoruz, takip ediyoruz, onlara rehberlik etmeye çalışıyoruz, onların sorunlarını çözmeye çalışıyoruz.

Ben şunu gördüm bütün bu seyahatler, bütün bu geziler esnasında: Aslında vatandaşımızın siyasetçiden beklentisi çok büyük değil. Siyasetçiden ne bekliyor vatandaşımız? Öncelikle mütevazı olmasını bekliyor.

Bakın kibir insanı küçültür, tevazu insanı yüceltir. Dolayısıyla tevazu bekliyor halkımız. Siyasetçiden ayrıca çözüm bekliyor. Siyaset mazeret yeri değil çözüm yeridir. Siyasetçi de bürokrat değildir, siyasetçi bürokrat gibi davranamaz. Bürokrat, önüne gelen problemlerle ilgili yasalar, mevzuat, kanunlar, anayasal engeller gibi birtakım mazeretler üretebilir. Ama siyasetçinin öyle bir mazeret üretme hakkı yoktur. Çünkü siyasetçi genel müdür değildir, daire başkanı değildir. Siyasetçi milletin sorunlarını çözmek üzere yetki verdiği, Meclis’e gönderdiği, bir şahsiyettir. Dolayısıyla siyaset mazeret değil çözüm üretmesi gereken bir makamdır.

Unutulmaması gereken bir şey var, biz bu seyahatlerde hep onu gördük; asıl olan halktır, siyasetçi sadece vekildir. Yani halkın kendisine verdiği vekâletle sınırlıdır siyasetçi. Eğer halk varsa siyasetçi vardır, halk yoksa siyasetçinin hiçbir anlamı yok. Siyaset bizim için bir vekâlettir, bir emanettir, bir temsildir.

Vekâlettir, biraz önce de söylediğim gibi halk bizi kendi işlerini takip etmek üzere vekil tayin etmektedir. Siyaset aynı zamanda bir emanettir, aslında milletin egemenlik hakkını millet bize emanet etmiştir. Dolayısıyla bu emaneti gözümüzden daha iyi sakınmak zorundayız ve aynı zamanda siyaset bir temsildir, biz milleti temsil ediyoruz, bunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Millete karşı sorumluluğumuzu hiçbir zaman unutmamalıyız, millet siyasetçiden bunu bekliyor.

Başka neyi bekliyor?  Eleştiriye açık bir siyasetçi profili istiyor. Arkadaş, her şeyin en iyisini ben bilirim diyemez bir siyasetçi. Benim aklım herkesin aklından üstün diyemez. Bakın dağdaki çobanın bile bize sağlayacağı bir katkı vardır, biz böyle bakıyoruz. Siyasetçi gerçekten eleştiriye açık, eleştiriye tahammülü olan, her söyleneni bir katkı olarak gören bir profil ortaya koyması lazım. Yani söylenen her şeyi kendisine yöneltilmiş tehdit olarak görmemesi gerekiyor. Söylenen her eleştiriyi kendisine karşı husumetle yapılmış görmemesi gerekiyor. Her eleştirinin içerisinden alacağımız mutlaka bir şey vardır. Dolayısıyla siyasetçinin eleştiriye açık olmasını halkımız bekliyor. Her an ulaşılabilir olmasını bekliyor. Ulaşamadığı, erişemediği, dokunamadığı, göz göze gelemediği, bir telefon kadar kendisine yakın göremediği bir siyasetçi profili istemiyor. Onun için AK Partili milletvekillerinden Sayın Başbakanımız Ahmet Davutoğlu’nun istediği milletvekili profili de tam da budur. Garip gurebanın, fakir fukaranın sofralarından geleceğiz. Bugün Tayyip Erdoğan’ı halkın gözünde kahraman yapan şey budur. Garip gurebanın, fakir fukaranın sofralarından buraya gelmiştir.

Siyasetin bir okulu yok, siyasetçi bir mektepte yetişmiyor. Dolayısıyla halkla sokakta birarada olduğumuz sürece siyasi tecrübemizi geliştirmiş oluruz. Bu nedenle geldiğimiz yeri hiçbir zaman unutmayacağız. Eğer geldiğimiz yeri unutursak bizi buralara gönderen halkımızı unutursak, elbette ki günü geldiğinde halkta bizi unutacaktır.

Hiç unutmayalım, bir gün geldiğinde hepimiz hem halka hesap vereceğiz, hem de Hakk’a hesap vereceğiz. Eğer siyasetçi bir gün halka ve Hakk’a hesap vereceği şuuruyla hizmet ederse o zaman başarılı olur.

SİNOP’UN AŞILAMAYACAK SORUNU YOK

SORU- Sinoplu olmanız dolasıyla fikirlerinizi almak istiyoruz. Sizce Sinop’un en büyük 3 sorunu nedir?

NAZIM MAVİŞ- Sinop’ta sanayileşme ve iş alanı açısından sıkıntılarımız olduğu için, işsizlik bir sorun. Ancak Sinop’la ilgili geleceğe dair projeler ve yatırımlar açısından bakıldığında bu konuda önemli yollar kat edileceği çok açık.

Göç önemli bir sorun, tabi işsizliğe bağlı olarak bir göç problemiyle karşı karşıyayız. Sinop’ta yaşayan 200 bin nüfusumuz var, ama Sinop dışında 1 milyon nüfusumuz yaşıyor.

Çok işler yaptık, çok yol kat ettik, Sinop’la ilgili 2002’ten 2014 yılına kadar 5 milyar dolarlık yatırım yaptık, çok büyük bir yatırım Sinop için. Yollar yaptık, okullar yaptık, yurtlar yaptık, hastaneler yaptık, gerçekten Sinop’u Türkiye’yle entegre hale getirdik, Sinop’u ilçeleriyle entegre hale getirdik, Sinop’u Karadeniz’le entegre hale getirdik, çok büyük yatırımlar, çok büyük atılımlar yapıldı, ancak hala yapmamız gereken işler var. Bu açıdan bakıldığında, Boyabat-Ayancık Yolu, Ayancık-Sinop Yolu, Ayancık-Türkeli Yolu, Türkeli-Çatalzeytin yolu gibi hala yapılması gereken işlerimiz var, önümüzdeki yıllarda inşallah bu sorunların da çözüleceğini düşünüyorum.

Bazı ilçelerimizde doğal gaz sorunumuz var, doğal gazla ilgili de yine çalışmalar yürütülüyor, inşallah doğal gazın da kısa sürede çözüleceğini düşünüyorum.

Aslında çok büyük sorunları olan bir ilde yaşamıyoruz hamdolsun, zaten onun için de mutlu insanların yaşadığı bir şehir diyoruz Sinop’a. Hükümetimiz bu sorunların da çözülmesi konusunda oldukça kararlı, önümüzdeki dönemlerde bu sorunların çözümüne dair de ciddi adımlar atılacak.

Burada şunu belirtmekte yarar var: Bakın, Ayancık kereste fabrikamız vardı, sizler de çok iyi biliyorsunuz, kapandı. Şişe-Cam vardı 700 çalışanıyla kapandı, SÖKSA kapandı, Gerze Yaprak Tütün kapandı. Fakat bu kapananlara karşılık önümüzde ciddi bir ekonomik potansiyel var, yani kapananlar Sinop için bir ekonomik kayıp gibi görünse de, bu kayıpları telafi edecek ciddi atılımlar da yapıldı. Mesela ÖRSAN’da şu anda 1200 çalışan var, organize sanayi bölgesinde 69 parselimiz var, bu 69 parselden şu anda 26 tanesi üretimde, 13 tanesi inşaat halinde, 8 tanesi de proje halinde. Dolayısıyla, inşaat ve proje halinde olan parsellerimizi bir an evvel üretime kazandırmamız lazım, 21 boş parselimizde de bir an evvel bir yatırım alanı açmamız lazım.

Sinop teşvikte 5’inci bölge, dolayısıyla Sinoplu iş adamlarımızı Sinop’a yatırım yapmaya yönlendirmemiz lazım, teşvik etmemiz lazım. Çünkü Sinop için yapılacak ekonomik yatırımların geçmişte maliyeti çok yüksekti, yani bir Sinop’la Boyabat arasında, bir Sinop’la Samsun arasındaki ulaşım problemi, oraya yapılacak yatırımların maliyetini artırıyordu, hava alanının olmayışı bu maliyeti artırıyordu. Şimdi Sinop’ta ulaşımla ilgili sorunlar asgari düzeye inmişken Sinoplu yatırıcılarımızı buralara çağırmak suretiyle Sinop’a daha büyük yatırımlar yapılabilir.

Kaldı ki, kestane üretiminde Ayancık Türkiye’nin 4’üncü sırasında, pirinç üretiminde toplam üretimin yüzde 8’i Sinop’ta yapılıyor, su ürünlerinde, özellikle balık üretiminde Sinop aslında Karadeniz’in birincisi olmasına rağmen bunu yeterince tanıtamıyor, ciddi bir orman kaynağımız var, orman ürünlerimiz var, bütün bunları işleyecek tesisler kurarsak, yollarımız açıldı, pazara ulaşım problemimiz yok, Sinop’un bu ekonomik problemleri de bir şekilde çözülmüş olur.

SİNOP’A NÜKLEER ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ (OSB) KURULMALI

SORU- Yaptığınız açıklamaya ilave şunu da sormak istiyorum: Bildiğiniz üzere Sinop’a nükleer santral yapılacak, bunun için çalışmalar yapıldı. Yapılan bir açıklamaya göre de 245 bin ağaç kesilmiş. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz? Kurulduktan sonra Sinop’un Türkiye ekonomisine katkısı nasıl olur, bununla ilgili fikirlerinizi alabilir miyiz?

NAZIM MAVİŞ- Burada hemen şunu söyleyeyim: Nükleer santral Sinop için bir kazanç olacaktır, bundan ben kuşku duymuyorum. Nükleer santralin doğurabileceği düşünülen olumsuz birtakım etkilerle ilgili tedbirle de alınıyor, dolayısıyla bu tedbirler alındıktan sonra nükleer santral Sinop için bir kazanç olacaktır.

İnşaat süresince 10 bin işçi çalışacak, 2023’e kadar inşaat devam edecek, 2023’te, yani Cumhuriyetin 100. yılında faaliyete girdikten sonra da 3500 işçi çalışacak. Bu, Sinop için çok önemli bir ekonomik potansiyel demektir. Sadece oradaki çalışanlar açısından bunu düşünmemek lazım, ulaşım, inşaat sektörü, gıda sektörü, turizm sektörü açısından baktığımızda Sinop için ciddi bir kaynak ve imkân sağlayacaktır; birinci tarafı burası.

İkinci tarafı da, biliyorsunuz Sinop’ta yapılacak nükleer santralle ilgili anlaşmada bir şart var, o da, nükleer santralin inşası ile ilgili yapılacak üretimin yüzde 70’inin yerli olma zorunluluğu var. Şimdi Sayın Valimizin önemli bir projesi oldu, zannediyorum Sayın Başbakanımıza da o projesini sundu, nükleer OSB kurulması Sinop’ta. Yani nükleer santral için ihtiyaç duyulan her türlü ekip ve ekipmanın Sinop’ta üretileceği bir tematik organize sanayi bölgesi kurma projesi var. Eğer Sinop’ta böyle bir nükleer organize sanayi bölgesi kurulabilirse, Sinop’taki nükleer santral inşaatında ve üretiminde kullanılacak ekip ve ekipmanın yüzde 70’i de büyük oranda Sinop’ta üretilebilir, Sinop’tan temin edilebilir, bu da Sinop için çok ciddi bir katkı sağlayacaktır, öyle düşünüyorum.

SORU- Sosyal medyayı takip ettikçe şu soruları görüyorsunuz: 10 bin işçi çalışacak, ama bunlar ne pozisyonda çalışacak gibi söylemler olmakta. Bununla ilgili bir bilginiz var mı?

NAZIM MAVİŞ- Şimdi tabi burada inşaat sürecinde çalışacak olan personelin bir kısmı teknik personel olarak çalışacak doğal olarak, bir kısmı da birtakım lojistik hizmetlerde ve inşaat alanında çalışacak. Bakın sadece inşaatlarda işçilik yapmak için kalkıp Sinop’tan göç etmiş yüz binlerce insan var İstanbul’a, şuraya buraya, göç etmiş olduğu halde oralarda hala işsiz yaşayan insanlar var. Ben şu anda hangi sınıflarda ne kadar işçi çalıştırılacağıyla ilgili bir istatistiki bilgiye sahip değilim. Bizim için önemli olan,  10 bin kişinin çalışacak olmasıdır. Bunu aileleriyle birlikte hesapladığımızda 30 bin, 40 bin kişilik bir nüfusa buradan ekonomik bir katkı doğacaktır, böyle bakmamız lazım.

SİNOP’U ‘MARKA ŞEHİR’ YAPMALIYIZ

SORU- Bazı konuşmalarınızda Sinop marka şehir olmalı dediniz, bu düşünceniz Sinop gazetelerinde yankı da bulmuştu. Sinop’un marka şehir olması için ne yapılmalı, sizin bir reçeteniz var mıdır? Sinop’un geleceğiyle ilgili neler söylemek isterseniz?

NAZIM MAVİŞ- Şimdi tabi Sinop aslında bir gizli hazine, yeterince Sinop’un keşfedilebildiğini düşünmüyorum, bu açıdan Sinop’un bolca tanıtılması gerekiyor.  Feshane bu yolda atılmış ciddi ve önemli bir katkı oldu, emeği geçen başta Valimiz olmak üzere bütün platform üyelerini tebrik ediyorum, belediye başkanlarımızı, kaymakamlarımızı, mülki amirlerimizin hepsini ve Feshane’ye katılarak bir rekora imza atan bütün Sinopluları kutluyorum, tebrik ediyorum. Ancak Sinop’un hala bir tanıtım eksiği olduğunu düşünüyorum.

Bakın, bir şehri iki temel özellik marka yapar. Bir şehrin ya tarihi, doğal, kültürel güzellikleri vardır ve bu tarihi, doğal, kültürel güzelliklerini ön plana çıkartarak şehrin markalaşmasına bir katkı sağlarsınız ya da şehrin ekonomik imkânları ve potansiyelleri vardır, bu ekonomik imkân ve potansiyelleri geliştirerek bir şehri markalaştırırsınız. Bir şehrin markalaşması, bir şeyle anılması, bir şeyle bilinmesi ve kendi kabuğunu kırarak kendisi dışında hem bulunduğu ülkede, hem de dünyada bilinir hale gelmesi anlamını taşıyor.

Bu açıdan bakıldığında Sinop’un markalaşmasını sağlayacak imkânlarımız oldukça geniş. Sinop’ta tarihi zenginlik var mı? Var. Sinop milattan önce kurulmuş bir şehir, bizim tarihimiz açısından bakıldığında da Selçuklu’larla başlayan bir tarihe sahip, Selçuklular, Candaroğulları ve Osmanlı’larla birlikte devam eden kendi tarihimiz içerisinde güçlü bir yeri var. Doğal güzellikleri var mı? Herhalde Türkiye’de Sinop kadar doğal güzellik açısından zengin bir başka yer bulmak mümkün değil, Karadeniz’de hiç mümkün değil, ama ben Akdeniz’i ve Ege’yi de gezdim, Türkiye’nin gezmediğim çok az ili kalmıştır, gördüğüm yerler, şehirler açısından kıyaslandığında doğal güzellik açısından Sinop kadar eşsiz bir yer bulmak mümkün değil. Tarihi zenginliği var, doğal zenginliği var, kültürel zenginlik açısından da bakıldığında gerçekten Sinop güçlü bir kültürel potansiyele, zenginliğe sahip, sadece geriye bunların ön plana çıkartılması, bunlarla ilgili projelerin yapılması kalıyor.

İkincisi de, ürettikleriyle ve ekonomik zenginlikleriyle bir şehir marka şehir olabilir. Ancak biz ürettiklerimizi tanıtabilmiş değiliz, hala Sinop’ta olduğu halde Sinop mantısını bilmeyen arkadaşlarımız var. Bugün Kayseri denildiğinde birkaç şey akla gelir değil mi? Mantı akla gelir, affedersiniz pastırması, sucuğu akla gelir ürettikleri açısından bakıldığında. Şimdi ben Kayserili arkadaşlara da söylüyorum, iddia da ediyorum, Kayseri mantısını bir tabağa koyun, Sinop mantısını da bir tabağa koyun tadın. Biz Sinop mantısını bile tanıtabilmiş değiliz.

Ayancık, Erfelek ve Türkeli’nde üretilen kestane, toplam kestane üretiminin içerisinde Türkiye’de 4’üncü sıradayız, ama kendi kestanemizi sadece tanıtmak değil, işleyecek tesislerden de yoksunuz. Bugün kestane denildiğinde Bursa kestanesi akla geliyor, Aydın kestanesi akla geliyor, ama Erfelek kestanesi, Ayancık kestanesi, Türkeli kestanesi akla gelmiyor. Birçok köyümüzde kestane ağaçları sahipsiz, bakımsız almamız gereken meyveyi alamıyoruz.

Aynı şekilde çeltik üretiminde önemli bir yerdeyiz. Tosya’nın, Osmancık’ın, Kargı’nın, Bafra’nın pirinci biliniyor, ama Boyabat’ın, Durağan’ın, Saraydüzü’nün pirinci bilinmiyor. Yani Edirne’nin, Kırklareli’nin pirinci biliniyor, bizim pirincimiz bilinmiyor. Neden? Marka geliştirememişiz. 28 tane Boyabat ve Durağan’da tuğla kiremit fabrikamız var, Turgutlu’nun, Salihli’nin tuğla kiremit fabrikalarının markaları var, marka haline gelmişler, markalarıyla satıyorlar, ama bizim oradaki sanayicimiz, iş adamımız bunları marka haline getirmemiş.

SORU- ‘Marka Şehir’ ilçeleri de kapsıyor mu?

NAZIM MAVİŞ- Bir bütün olarak Sinop’tan bahsediyorum, yani Türkeli’nden bahsediyorum, Ayancık’tan bahsediyorum, Gerze’den bahsediyorum, Boyabat, Durağan ve Saraydüzü’nden bahsediyorum. Şimdi bakın, Ankara’da Beypazarı ilçesi var. Hepiniz duymuşunuzdur Ankara’nın turistik merkezi haline geldi, Ankara’ya gelen herkes Beypazarı’na gitmek istiyor.

Ben Boyabat Belediye Başkanımıza da söyledim, onun da bu konuda ciddi projeleri var. Boyabat, Durağan ve Saraydüzü’nün olduğu bölge aynı zamanda bir medeniyet havzasının olduğu bölgedir. Boyabat, Safranbolu, Göynük, Taraklı, Beypazarı, Mudurnu, bunlar aynı hat üzerinde ve aynı mimari ve medeniyet izlerinin olduğu yerlerdir. Göynük turist alan bir yer, Safranbolu turist alan bir yer, Beypazarı turist alan bir yer, Taraklı turist alan bir yer. Neden? Çünkü eski kültürel mirasını ve tarihi mirasını restore etmiş, onları yeniden hayata kazandırmış ve onları bütün Türkiye’ye tanıtmış, bugün Göynük’e Türkiye’nin her tarafından ziyaretçi gidiyor, Safranbolu’na Türkiye’nin her tarafından ziyaretçi gidiyor, Beypazarı’na sadece Ankara’dan değil, Türkiye’nin her tarafından ziyaretçi gidiyor.

Beypazarı çarşısını gezin arkadaşlar, Ankara’ya gidenler gezsinler, Boyabat’ın bizim Orta Çarşı dediğimiz çarşısından hiç farklı değil, sadece bir estetik el dokunmuş, eski orijinal haline getirmiş. Boyabat’ın Orta Çarşısına bir estetik el, bir mimari el dokunup eski orijinal haline getirdiğinde, Boyabat, Durağan, Saraydüzü bir turizm havzası haline gelir. Ayancık ve Türkeli zaten doğal güzellikleriyle ayrıca bir turizm havzasıdır.

Bir şehri marka şehir yapmak istiyorsak, orası sadece Hükümetin imkânları, iktidarın imkânlarıyla marka şehir olmaz, muhalefetin de buna destek vermesi lazım, sivil topumun da buna destek vermesi lazım, şehirde yaşayan herkesin buna destek vermesi lazım.

Yani benim arzum, benim dileğim şudur: AK Partiliyse, CHP’liyse, MHP’liyse, sivil toplum kuruluşlarıyla, iş adamlarıyla, gençleriyle, kadınlarıyla, kamu kurum ve kuruluşlarıyla, mülki amirlerimizle el birliği yapıp hep beraber Sinop’u marka şehir haline getirebiliriz. Böyle olduğu takdirde ne olur? Sinop ekonomik pastadan çok daha fazla pay alır, çok daha büyük bir kalkınma hamlesi içine girer.

Bir şey daha söyleyerek bu kısmı tamamlamış olayım; Sinop’ta kışın 38 bin kişi yaşıyor merkezde, yazın 200 bin kişi Sinop’a geliyor. 2008 yılında Sinop’a gelen toplam ziyaretçi sayısı 300 bin civarındaydı, 2013 yılında Sinop’a gelen ziyaretçi sayısı, müzeleri gezen ziyaretçilerden çıkartıyoruz bunu, 800 küsur bine çıkmış. Bu aslında Sinop’a yönelik bir ilginin olduğunu gösteriyor.

Peki, bunun karşılığında biz bu ilgiyi karşılayacak bir durumda mıyız? Şu anda 1 tane 4 yıldızlı otelimiz var, 4 tane 3 yıldızlı otelimiz var, 3 tane 2 yıldızlı otelimiz var, yani 200 bin yaz nüfusundan bahsediyoruz, 800 bin ziyaretçiden bahsediyoruz, Sinop’u bir turizm kenti haline getirmekten bahsediyoruz, 1 tane 4 yıldızlı, 4 tane 3 yıldızlı, 3 tane de 2 yıldızlı otelimiz var. Yapmamız gereken çok iş var, bunları iş adamlarımızla beraber yapacağız.

Sinoplu iş adamlarımıza sesleniyorum, Ayancık’a yatırım yapsınlar, Gerze’ye yatırım yapsınlar, Sinop’a yatırım yapsınlar, Boyabat’a yatırım yapsınlar, yatırımları karşılıksız kalmaz. Hep beraber Sinop’u bunları yaparsak marka şehir haline getiririz ve Sinop marka olursa biz de marka oluruz, Sinop kazanırsa biz de kazanırız.

2015’TE SİNOP, İNŞALLAH, 2-0 AK PARTİ’NİN OLACAK

SORU- 2015 seçimlerinde Sinop’ta AK Parti yüzde kaç alır, tahminiz var mıdır?

NAZIM MAVİŞ: Var tabi. Baştan hemen söyleyeyim, CHP’li arkadaşlarıma söylüyorum, hiç boşuna uğraşmasınlar, 2015 seçimlerinde AK Parti Sinop’tan 2-0 alacak. Ben bir hayalden bahsetmiyorum, ben bir temenniden de bahsetmiyorum.

Bakın, 2002 genel seçimlerinde AK Parti yüzde 32.46 aldı, CHP ve DSP’nin toplam oyu yüzde 20,5. 2002’de Doğru Yol Partisi, Anavatan Partisi gibi partiler de olduğu için oylar bu mertebelerdeydi. 2007 genel seçimlerinde AK Parti oyunu yüzde 44’e çıkardı, DSP’nin oyu eridi, CHP’nin oyu 24.36’ydı. 2011 genel seçimlerinde AK Parti yüzde 55 oy aldı. 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan yüzde 62 oy aldı. 2004 yerel seçimlerinde AK Parti yüzde 47 oy aldı Sinop’ta il genel meclisinde, 2009’da 43, 2014 seçimlerinde yüzde 54 oy aldık.

Şimdi bütün bu veriler bize bir şeyi gösteriyor: AK Parti 2002’den itibaren girdiği her genel ve yerel seçimde oylarını sürekli arttırmış. CHP ise oylarını artıramadığı gibi, oyları gerileyen bir profil ortaya koymuş. Kaldı ki, Hükümetimizin Sinop’a yaptığı bütün bu yatırımlar açısından bakıldığında ve bu oy artışlarımız da hesaba katıldığında, AK Parti 2015 seçimlerinde Sinop’tan 2-0 yapacaktır. Bunu bir yine temenni olarak, bir arzu olarak değil, somut bir gösterge olarak söylüyorum.

Bakın ben aynı zamanda siyaset bilimciyim, bu işin bilimini de yapıyorum, istatistik okudum, sosyoloji okudum, dolayısıyla bütün bilimsel veriler AK Parti’nin Sinop’ta 2-0 alacağını gösteriyor.

Şunu da söyleyeyim: Türkeli’nde yüzde 80 oy aldık. Cumhurbaşkanlığı seçiminde, Durağan’da yüzde 84 oy aldık, bizim belediye seçiminde düşük oy aldığımız Gerze gibi, Sinop merkez gibi yerlerde yüzde 50 mertebesinde oy aldık. Bütün bu verilerden baktığımızda, AK Parti’nin Sinop’tan 2015 seçimlerinde 2-0 çıkartacağını düşünüyorum.

Buradan AK Partili arkadaşlarıma da sesleniyorum, siyaset sadece seçim zamanı yapılan bir iş değildir, siyaset her zaman yapılan bir iştir. Eğer siyaseti bir hizmet aracı olarak görüyorsak, eğer siyaseti bu millete, bu milletin yeniden kendi medeniyet değerlerine dönmesinde bir hizmet aracı olarak görüyorsak, her gün, her an bir kişiyi daha AK Partili yapmak için gece-gündüz çalışmalıyız, AK Parti’nin hizmetlerini yurttaşlarımıza anlatmak için gece-gündüz çalışmalıyız. Eğer çalışırsak, eğer gayret edersek, samimi bir şekilde, birlik bütünlük içinde, kendi şahsi çıkarlarımızı bir tarafa koyarak, benlik duygusuna kapılmadan, herhangi bir çıkar kaygısı gözetmeden, fitneye, fesada kapılmadan birlik ve bütünlüğümüzü koruyarak devam edersek sadece 2-0 yapmakla yetinmeyiz, Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığımız yüzde 62 oya da ulaşmış oluruz diye düşünüyorum.

Ben bu açıdan 2015’te Sinop’un iktidarın ve Hükümetin imkanlarını çok daha güzel 2 milletvekiliyle Sinop’a transfer edeceğini düşünüyorum.

SORU- Bizim sorularımızın haricinde sizin eklemek istediğiniz bir şeyler var mı acaba?

NAZIM MAVİŞ- Vallahi hemen hemen her şeyi konuştuk, ama şunları söyleyebilirim: AK Parti bugüne kadar hep milletin yanında oldu. Siyaset yapan arkadaşlarımız da millete yakın oldukları sürece, milletle beraber yürüdükleri sürece, milletin hizmetkarı oldukları sürece, milletin önünde eğildikleri sürece milletimiz onları baş tacı yapacaktır. Eğer milletin karşısında kibirlenirsek, milletin karşısında gururlanırsak, milletle beraber yürümez kendimizi milletin tepesinde görürsek, milletin hizmetkarı değil efendisi görürsek, o zaman günü geldiğinde milletimiz bizim defterimizi dürer ve bizi de siyaset tarihinin çöplüğüne atar.

Eğer bugün Türkiye’de bir Tayyip Erdoğan efsanesi varsa, ezilmişlerin, garip gurebanın, fakir fukaranın ve kimsesizlerin kimsesi olduğu için vardır.

Dolayısıyla, siyaset yapan arkadaşlarımız hiçbir zaman unutmasınlar, bize bu görevleri veren millettir, bize bu görevleri veren halktır, aslolan da halktır. Ne kadar onlara hizmet eder, ne kadar onların karşında eğilir, onların karşısında küçülürsek, o kadar büyür, o kadar yüceliriz. Hepimiz her şekilde millette hizmet etmek gibi bir temel gayeyle siyaset yapıyoruz, milletimize hizmet etmekten daha büyük bir şerefimiz, daha büyük bir haysiyetimiz olduğunu da düşünmüyorum. Bu arada size de çok teşekkür ediyorum bu fırsatı verdiğiniz.

 

Kaynak: http://ayancikgazetesi.com/roportaj/nazim-mavis-ile-sinop-u-konustuk/